top of page

İnsanın Büyülü Dünyası: Duygu, Düşünce, Davranış




Yıllardır pek çok disiplinden pek çok araştırmacı insanın yaşamı nasıl anlamlandırdığını anlamaya çalışıyor. Deneyimlerimizden ne öğreniyoruz? Nasıl öğreniyoruz? Bazılarımız için bu deneyimlerden yola çıkarak farklı davranmaya başlamak nasıl mümkün oluyor? Olgunlaşmak nasıl bir şey?


İnsan kendi yaşamında değişmek istediği, değiştirmek için dünyaya geldiği alanlardan sınanır. Bu değişimin tamamlanması için varoluşumuz adeta bir tasdik bekler ve gerçekleşene kadar aynı şeyi olabilecek tüm farklı versiyonlarıyla yaşar gideriz.


Yaşamda herhangi bir tema davranış, duygu ve düşünce başlıklarıyla paketli bir bütündür ve şartlar ne olursa olsun bizim kendimize sunduğumuz bu paketin içeriğince yaşanır. Bedensel hareket ve davranışlarımızda sürüngen beynimizi gözlemleriz. Gözlemlediğimiz ya da uyguladığımız davranışların duygusal çıktıları memeli beynin ne durumda olduğunu ve çalışma biçimini bize gösterir. Hangi düşünce-tema aktifken ne hissettiğimiz ve ne yapabildiğimiz de neo-korteksimizin durumunu ortaya koyar. Neredeyse gelişimsel ve evrimsel olarak sıralanan bu üç alan bilinçle beraber çalışırken ancak değişim dediğimiz şey oluşur. Uzak doğu öğretilerinin her boyutta ayık ve uyanık olmak olarak tanımladığı, basitçe ne yaşadığımızı yaşarken gördüğümüz bu sayede öğrenmek için kendimize kapı açtığımız bir haldir. Bu öğrenmeye istediğimiz seviyeden başlayabiliriz. Bir düşünce, bir olaydan gelen bir duygu ya da bir hareketin sonucu olarak açığa çıkanlar tetikleyebilir bizi.


Değişimi yalnız gerçekleştirmeye çalışmak sancılı ama sağlamdır. Rol atamadan pek çok rolü üstlenmek muazzam bir enerji gerektirir. Bir başkasıyla beraber değişmeye ve gelişmeye doğru yaşamak ise ortak hedefler, ortak anlamlar ve geride bırakılması üzerine ikna olunmuş ortak toksik miraslar üzerinden bazı açılardan daha hafif ama paylaşıldığı için büyüyen ve karmaşıklaşan bir enerjiyle mümkün olur.


İçsel bir doğum, diğer bir anlamıyla bir bitiş, bedendeki yansımasıyla, düşünsel ve duygusal boyutuyla tamamlanmış bir değişimdir. Fakat maalesef değişimler bir kez gerçekleştiklerinde değil, tekrar tekrar yaşamsal kararlar ve paylaşımlarla deneyime dönüştüklerinde inandırıcı ve kalıcı olurlar. Bu nedenle değişimi hangi atmosferde yaşamak istiyorsak, o gökyüzünün altındaki tüm bileşenlerle beraber tekrar tekrar karar almamız ve uygulamamız gerekir, ta ki yaşamın kendisi kararımıza güvenene kadar. Böylece yeni inşa ettiğimiz kıymetli bir değeri beraber dünyaya getirme ve büyütmenin keyfini yaşarız.


Üç boyutlu gerçekliği, duygu-düşünce-davranış kavramlarının ayrılmaz bütünlüğünü fark ettiğimizde kendimizde hüküm süren mekanizmaları görebiliriz. Ve burada elbet yer yer geri yer yer ileri gidişlere, ilkel ve gelişkin alanlara, dinamik sınırlara, hatalara ve icatlara da yer vardır. Yaşamın akışında, bedeni, fasyayı görerek ve hissederek çalışmanın mucizesi, tüm bu değişimleri maddesel formun en süptil haliyle gözleyebilir olmaktan gelir. Bedenin en hızlı yansıma aldığımız ve en hızlı değiştirdiğimiz alanında hangi duygu ve düşüncedeyken ne yaşadığımızı da haritalandırır, gerilimsel hangi patternlerin hangi durumda nasıl sahneye çıktığına tanık olur ve kendimizin en sadık okuyucusu oluruz.


Bu anlamda belli bir duygusal, zihinsel ve bedensel ön hazırlık yapmış olan birisi için kişinin varoluşu kanatlanmaya, adapte olmaya, değişime hazırdır. Bu koalisyona önce kişinin bedeni evet der, ve bedeni güçlenir ve yumuşarken sıra dünya ile, yaşam ile ilişkilerine gelir. Her şey yolundaysa yaşam da ona aynı bedeninin eşik ettiği gibi eşlik eder. Bedeninde zorlandığı kadarıyla zorlanır ve bedeninin adapte olabildiği kadarıyla adapte olur. Canlılığını, ağrılarını, gücünü ve güçsüzlüğünü, bütünleşen ve ayrışan bölümlerini, karanlık ve aydınlık yanlarını yine yaşamından okur. Bu nedenle bir anlamda tüm çaresizliği ve kudreti ile yaşamı kendi kabul ve kararlarından oluşur.



17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page